Türkiye’de çiftçiler, maliyet artışları ve düşük fiyatlar nedeniyle ülke genelinde çeşitli eylemler düzenliyor. Patlıcan, domates tarlasını hasat etmeden süren, karpuzları tarlada kıran, koyunlara yediren çiftçilerimizin videoları sosyal medya ekranlarında sıkça görülüyor.
NEDEN BÖYLE?
Mazot, gübre ve ilaç gibi tarımsal girdi maliyetlerinin çok yükselmesine rağmen, ürünlerin fiyatı bu maliyetleri karşılayacak seviyede değil.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Haziran ayında tarımsal girdi fiyatları yıllık bazda yüzde 47,56 arttı. Buna karşın ayçiçeği, mısır, pamuk, buğday, arpa, sebze ve meyve fiyatları son birkaç yıldır neredeyse aynı fiyata alıcı buluyor. Salçalık domates gibi bazı ürünlerin fiyatı ise geçen yılın bile gerisine düşmüş durumda.
Tarlada 2 lira, markette 30 lira söylemini de enflasyonla mücadeleden sorumlu olanların topu aracıya komisyoncuya atma çabası olarak görüyorum. Bu aracılar bugün mü çıktılar ortaya? Yıllardır bu sektör faaliyet gösteriyor ve üstüne üstlük hal yasasını çıkartarak bu sektörün ekmeğine de yağ sürüldü.
Topu kimseye atmadan şunu söyleyebiliriz; toplum fakirleştirildi, para yokluğundan kaynaklı talep düşüşleri nedeniyle fiyatlar olması gerektiği seviyeye çıkmayınca herkes zarar etti. Ama Gıda değer zincirinde ilk halka üretici. Diğer halkalar masrafını, maliyet artışını, enflasyon zararını, talep düşüşünden kaynaklı zararlarını bir önceki halkaya yansıtabiliyor. Ancak ürünü üreten ilk halka kime yansıtacak? Kabak il halka olan üreticiye patladı… O da zarar ettiği ürünü hasat etmeyip tarlada bıraktı..
Sözün özü şu arkadaşlar:
Yapılan araştırmalar(*) çiftçinin durumunu açıkça ortaya koyuyor: Çiftçilerin yüzde 45’i, tarım ile para kazanılamayacağı konusunda hemfikir; yüzde 30’u ise ekim alanlarını ve yatırımı azaltmış. Yüzde 41’inin söylediğine göre, kendilerinden sonra üretimi devralacak kimse yok.
Buyrun cenaze namazına…
(*) Çiftçinin Nabzı Araştırması, 2019; DOKTAR
Fatih Güleç
Ziraat Mühendisi ve esebze.com Tarımsal Danışmanı