Türkiye’de demokrasi tartışmaları 100 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Ancak bu uzun süreçte temsil adaleti ve yönetimde istikrar hâlâ tam anlamıyla sağlanabilmiş değil. Peki bu kronik sorun nasıl aşılabilir? Yüksek lisans çalışmaları sırasında geliştirdiği fikirleri bir kitaba dönüştüren araştırmacı Hicabi Akçay, hem yazdığı Temsilde Adalet, Yönetimde İstikrar kitabını hem de mevcut sistemin eksiklerine karşı çözüm yollarını anlattı.
“Araştırmaların çoğunda tespit var ama çözüm yok”
Kitabınızın çıkış noktasını biraz anlatır mısınız?
Bu kitabı, 2022-2023 yıllarında Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi olarak katıldığım yönetişim dersleri sırasında yazmaya karar verdim. Gündem malum; demokrasiye geçmek için yüzyıldır çabalıyoruz ama hâlâ gönülden geçmiş değiliz. Var olan araştırmalarda hep problemler anlatılmış ama çözüm önerileri eksik. Benim derdim; bu çıkmazdan nasıl çıkacağımıza dair bir model geliştirmekti.
“Demokrasiyi tanımlamak yetmez; hayata geçirmek gerekir”
Kitapta temel savınız ne? Hangi çözüm önerilerini sunuyorsunuz?
Öncelikle demokrasiyi sadece seçim sandığına indirgemek büyük bir yanlış. Temsil yetkisini halk verir ama o temsilin kontrolünü de yine halk yapmalı. Bu nedenle önerim çok açık: Milletvekilleri, seçildikleri halk tarafından denetlenebilmeli, gerektiğinde geri çağrılabilmeli. Bu modeli temsilde adaletin ve yönetimde istikrarın bir arada sağlanabileceği bir yapı olarak öneriyorum.
“Demokrasi tiranlığını da, elitizmini de yaşadık”
Türkiye demokrasi tarihinde birçok kırılma yaşadı. Siz bu süreci nasıl analiz ediyorsunuz?
Tarihsel olarak baktığınızda, biz demokrasiyle 1950’de tanıştık. Ama ilk yıllarda demokrasi tiranlığını yaşadık; iktidarlar devlet gücünü muhalefeti ezmek için kullandı. Ondan önceki tek parti döneminde ise bir ‘demokrasi elitizmi’ vardı; halkın anlamayacağı bir sistem gibi sunuldu. Sonrasında 1961 Anayasası’yla özgürlükler genişledi ama bu kez yönetimde istikrar kayboldu. Demek ki sistemde denge şart: Hem temsilin adil olması, hem de yönetimin sürdürülebilir olması gerekir.
“Milletvekili beş yıl dokunulmaz değil”
Sizin önerdiğiniz sistemde milletvekilleri nasıl denetlenecek?
Şöyle düşünün: Bir seçim bölgesinden 10 bin oyla seçilen bir milletvekili, eğer o bölge halkının ihtiyaçlarını karşılamıyorsa 5 bin imzayla uyarılmalı, 7 bin 500 imzayla görevden alınabilmeli. Bu bir tehdit değil, doğal bir denetim mekanizmasıdır. Bugün birçok milletvekili “seçildim, 5 yıl bana kimse dokunamaz” anlayışıyla hareket ediyor. Bu anlayış demokrasinin ruhuna aykırıdır.
“Demokrasi halksız olmaz”
Günümüzde demokrasinin eksik kalan yanlarını nasıl görüyorsunuz?
Halkın yönetime doğrudan katılmadığı bir sistemde demokrasiden söz edemeyiz. Ne yazık ki mevcut partiler –iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin– çözüm üretmek yerine pozisyon korumaya çalışıyor. Mecliste görüşülen hiçbir yasa halkın onayı alınarak çıkmıyor. Ormanlar talan edilirken, madenler açılırken, kim halktan görüş alıyor? Mevcut yapı, halkı sadece seçimde hatırlayan bir yapı. Oysa demokrasi, halkla birlikte yönetme rejimidir.
“Barış süreci bir meşruiyet oyunu muydu?”
Gündemde yeniden ısıtılan barış sürecini nasıl yorumluyorsunuz?
Bunu anlamak için 2006-2007 yıllarına dönmek gerek. O dönemde Kandil’e yapılacak operasyon ABD tarafından ertelendi, ardından 11 asker rehin alındı. HDP’li vekiller aracı yapıldı. Bu, PKK’yı siyasallaştırma hamlesiydi. Bugün yaşananlar o sürecin devamı. Ancak asıl hedef CHP. Masaya oturursa “PKK’yla işbirliği yaptı” denilecek, oturmazsa “barışa karşı” ilan edilecek. Bu siyasal mühendisliktir.
“Referandum en demokratik çıkış yolu”
Bu süreçte İYİ Parti ve CHP’nin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İYİ Parti’nin “halka soralım” yaklaşımını çok kıymetli buluyorum. Bu gerçekten demokratik bir refleks. Özgür Özel’in son dönemde sergilediği liderlik ise umut verici. Kısa sürede karizmatik bir lider figürüne dönüşebildi. Bu süreçte CHP ile İYİ Parti’nin ortak akılla hareket etmesi çok önemli. Çünkü iktidarın amacı, anayasa değişikliğini meşru gösterecek bir muhalefet onayı almak.
“Anayasa herkes için bağlayıcıdır”
Yeni anayasa tartışmalarına dair görüşünüz nedir?
Eğer bir başbakan “Ben bu anayasaya uymuyorum” diyorsa, bu anayasal düzeni ihlal etmektir. Üstelik bu söz, anayasanın uygulanmasından sorumlu en üst makamdan geliyorsa, çok daha ağır bir anlam taşır. Anayasa, ülkedeki herkes için bağlayıcıdır. Yoksa hukuk düzeninden söz edemeyiz. CHP bu masaya oturursa bu değişikliklere meşruiyet kazandırır. Oturmazsa baskı artacaktır.
“Muhalefet artık savunmada değil, hamle yapan tarafta olmalı”
Muhalefete burada nasıl bir görev düşüyor sizce?
Muhalefet artık sadece itiraz eden değil, çözüm sunan bir yapıya bürünmeli. Referandum önerisi bu anlamda bir fırsattır. Toplumun her kesimini sürece dahil eden bir anlayışla hareket etmek gerekiyor. Demokrasi halkla kurulur. Hangi lider ya da parti olursa olsun, halkı sürecin dışına iterek ilerleyemez. Bu nedenle halkı muhatap alan her adımı destekliyorum.
Son söz?
Bu kitap mükemmel değil, olmasın da. Çünkü eleştirilmeyen hiçbir metin gelişemez. Ama şunu söylüyorum: Halkın yönetime doğrudan katıldığı, denetlediği ve değiştirme hakkına sahip olduğu bir sistem gerçek demokrasidir. Bu ülkede halk yönetime doğrudan müdahil olmadıkça, ne adalet gelir, ne hukuk işler, ne de gerçek bir demokrasi kurulur.



























