Bektaşi’ye “abdestsiz namaz olmaz” demişler, o da “Ben yaptım oldu” diye cevap vermiş.
Dün CHP’nin Çiğli’deki ilçe kongresi de tam anlamıyla böyleydi: “Ben yaptım oldu” tarzı bir demokrasi örneği…
Mahalle delege seçimlerinde büyük bir üstünlük sağlayan mavi liste, kongreye tek listeyle gitme kararı aldı. Böylesine mutlak bir gücün, beraberinde demokratik işleyişi gölgeleyen dayatmaları da getireceği açıktı. Çünkü böyle büyük zaferler, sadece listeyi hazırlayan dar kadroya kazanç sağlar, delegenin sonucu değiştirecek bir gücü, dolayısıyla bir değeri de olmaz. Bu zaferin kendileri için bir zafer olmadığını mavi listede canla başla çabalayan arkadaşlara anlatmaya çalışıyorduk ama nafile… Sonucun öyle olduğunu dün hepimiz gördük; önceden belli sonuç, zerre heyacan olmayan bir kongre…
Burada hakkını teslim etmem gereken bir isim var: İlçe Başkanı Erkan Akar. Onu insani açıdan çok seviyorum. Tartışmalı bir süreç geçirse de, ilçeyi tabana açması bana göre en büyük başarısıydı. Önceki dönemlerde partililer ilçe binasına adım atmaya çekinirdi. Bu durumun Mert Özcan’ın şahsıyla ilgisi yoktu; aksine o, ekibin en birleştirici ismiydi. Ama üstteki siyasi atmosfer onun da elini kolunu bağlıyordu.
Erkan Akar, başkanlığı boyunca sokakta görünür oldu. Esnafla temas etti, hasta ziyaretlerine, cenazelere, düğünlere katıldı. Partiyi halkın arasına taşıdı. Fakat iş tercihlere geldiğinde, örneğin Kadın Kolları Başkanı atamasında nasıl bir etkisi olamadıysa, bu yeni listede de etkisi olamadı. Listeyi kimlerin yazdığı, kimlerin delegeliğe oturtulduğu ortada: Çiğli Belediye Başkanı Onur Emrah Yıldız ve Niyazi Arslan’ın ağırlığı bu kongrede belirleyici oldu.
Üstelik ortaya çıkan listede öyle isimler var ki, Erkan Akar’ın bile çoğunu tanımadığını düşünüyorum. Hatta bir çoğuyla bile ilk defa tanışacağını düşünüyorum. Kim bilir belki kimisiyle arasında güçlü dostluklar oluşur. Çiğli siyasetinde bunlar olası. Bu, işin mizahı ama aynı zamanda gerçeklik payı da yok değil.
Siyasette mutlak güç, her zaman en büyük tehlikedir. Büyük güçle çıkılan delege seçimlerinden sonra, kongrelerde “Ben yaptım oldu” anlayışı devreye girer. Demokratik süreçler kâğıt üzerinde işletilir, ama gerçek temsil mekanizmaları işlemez. Sonuçta ortaya çıkan şey bir seçim değil, önceden belirlenmiş bir tablo oluyor. Bu yaklaşım da siyaseti nefessiz bırakır. “Ben yaptım oldu” dediğiniz yerde aslında çoğulculuğu, katılımı, tartışmayı bir kenara bırakıp küçük kastlar oluşturursunuz. Bu da siyasetin özüne, toplumsal temsil ruhuna zarar verir. İnsanlar partiyi sahiplenmez, etkinliklerine katılmaz ve o dönem ne yaşandığıyla ilgilenmez. Siz de 13 bin üyeli bir ilçede yeteri kadar destek görmediğinizden şikayet edersiniz.
Bugün Erkan Akar’ın kendi önceki döneminden ders çıkarmadığı görülüyor. Ama aynı şekilde Onur Emrah Yıldız ve Niyazi Arslan’ın da, kendilerinden önceki Utku Gümrükçü–Ali Rıza Koçer döneminden ders çıkarmadıkları çok açık. Bu kısır döngü sürerse, kongreler sadece formalite olmaya, siyasiler ise birbirlerinin benzeri bir sonu yaşamaya devam edecek. Yaşayıp hep beraber göreceğiz.

























