Tiyatro oyununun ilk perdesi tamamlandı. Ara oldu. İlk perdede izlediklerimiz kısaca şöyle: Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. İBB Başkanı, terör ve yolsuzluk suçlamalarından gözaltına alındı. İmamoğlu, terör örgütü lideri olma gibi kargaların bile güleceği bir soruşturmada denetimli gözetimle serbest kaldı, ancak yolsuzluk dosyasından tutuklanıp cezaevine gönderildi. Bu arada yurtta, başta Saraçhane olmak üzere, her gün destek mitinglerine yüzbinler katıldı. CHP’nin yaptığı Cumhurbaşkanlığı Ön Seçimi’nde de milyonlar sandık başına giderek “Adayımız İmamoğlu” dedi. İzlediğimiz “Her Şey Çok Güzel Olacak” oyununa adını veren Berkay Gezgin gibi çok sayıda kişi gözaltına alındı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nce yarın belirlenecek CHP’li bir başkan İstanbul’u yönetecek.
Peki, şimdi ne olacak? 15 dakikalık molada herkes bunu soruyor. Oyunun ikinci perdesinde neler var, oyun nasıl bitecek?
Tam bir belirsizlik hâkim. Bir takım öngörüler öne sürülüyor. İlk perdede olanların Ekrem İmamoğlu’nun elini bırakın zayıflatmayı, güçlendirdiği kesin. Ne olabilir? İmamoğlu kısa sürede serbest kalabilir. Az da olsa bu olasılık ön planda. CHP’nin 6 Nisan’daki – tabii yapılırsa – olağanüstü kurultayında genel başkanlığa seçilebilir. Ve ardından vakti zamanında bir şiir okuduğu için hapse atılan, “Muhtar bile olamaz” denilen ve ilerleyen yıllarda cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan formülü işler. Tek milletvekili olan bir ilden o milletvekili istifa eder. Seçim yapılır, İmamoğlu milletvekili olur, meclise girer, dokunulmazlık kazanır. Bu konuda diyorlar ki: “Can Atalay’ı bırakmadılar ki, niye İmamoğlu’nu bıraksınlar?” Arada bir fark var. Atalay, terör suçundan içeride.
Kırmızı kart ve malları boykot gibi fantastik kampanyaları seven CHP Genel Başkanı Özgür Özel, iyice alıştığı genel başkanlığı kurultayda İmamoğlu’na bırakmak istemeyebilir. CHP’nin genel başkanı bir kez daha kurultaydan başkan olarak çıkacağını, o makama kendisini oturtan İmamoğlu’na söyleyerek üzerine atılan her türlü suçlamada yanında olacağını ve dimdik duracağını belirterek ikna eder. İmamoğlu’nun davaları da bu arada sürer.
Kurultayda tekrar başkanlığı ele geçirmek isteyen biri daha var: Kemal Kılıçdaroğlu. Girdiği bütün seçimleri kaybeden Kılıçdaroğlu, hâlâ delege hesaplarında. Kendisi olmasa da bir “tavşan aday” çıkarma peşinde. Son olaylarda kaybettiği puanın haddi hesabı yok. Saraçhane mitinglerinde, 90’ına merdiven dayamış CHP’nin eski genel başkanları otobüsün üstünde soğukta yer alırken o yoktu. CHP’nin ön seçiminde oy atarken bir vatandaşın “Bunlar hep senin yüzünden” diye haykırması doğruydu. Eğer Kılıçdaroğlu son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “İlle de ben, ille de ben” diye diretmeyip Ekrem İmamoğlu’nu aday gösterseydi, bugün yaşananlar yaşanmayacaktı. Belki de parlamenter sisteme geçmiş olacaktık.
Peki, İmamoğlu diploma iptali nedeniyle Cumhurbaşkanlığı’na aday olamazsa kimi gösterir CHP? Öncelik Özgür Özel’de tabii ki. Oyun sonunda “İmamoğlu Cumhurbaşkanı” olarak sonlanabilir. Ancak Dilek İmamoğlu ismini de bir kenara not edin lütfen.
Seçimlerin gününde mi yoksa erken mi yapılacağı belirsiz. Ancak ekonomik koşullar nedeniyle iktidar, seçimleri 2028’de yapmanın yollarını bulmaya çalışıyor.
Zil çaldı. Tiyatroda yerlerimize oturduk, ikinci perdeyi izleyeceğiz. Önce anons geldi: “Sayın seyircilerimiz, lütfen cep telefonlarınızı kapatınız ya da sessize alınız.”
Sessiz çoğunlukların ülkelerde çok şey değiştirdiğini unutmadan Münir Özkul’un o unutulmaz Ermeni tiradını hatırlayalım:
“Zaten aktör dediğin nedir ki?..
Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada olarak kalır…
Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız…
Görüyorum, hepiniz gardıroba koşmaya hazırlanıyorsunuz…
Birazdan tiyatro bomboş kalacak…
Ama tiyatro işte o zaman yaşamaya başlar…
Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır…
Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir…
Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır…
İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler…
Artık kendimiz yokuz…
Seyircilerimiz de kalmadı…
Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar…
Gün ağırır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…
Perde…
Prof. Dr. Erkan Sevinç