Bu soru yaşadığım bölgenin en sıradan, en sinsi cümlesi.
Küçük gibi görünür ama büyük şeylerin habercisidir.
Yıkılan akrabalıkların, soğuyan komşulukların, içten içe büyüyen kıskançlıkların taşıyıcısıdır.
Köyde böyle sorular sorulmazdı. Çünkü kimsenin kocası “çok para kazanmıyordu”.
Herkesin kocası aynıydı: ot biçen, sahip olunan 2 koyuna çobanlık yapan, akşam eve yorgun dönen bir adam.
Doğu’nun dağ köylerinde herkesin evi yıkık, sıvası döküktü. Herkesin koyunu cılız, ekmeği sertti. Ama herkes birbirine eşitti.
Kimsenin ötekine üstünlüğü yoktu. Çünkü kimse, diğerinden fazla bir şeye sahip değildi.
Ama şehir bunu değiştirdi.
Şehir, aynı kökten gelen insanların arasına kazanç farkı soktu
Birisi bir kamu kurumuna girer, öteki gündelik işlerde sürünür.
Biri krediyle ev alır, öteki hâlâ kirayı zor öder.
Ve herkes, kendi kazandığına değil, başkasının ne kazandığına bakar.
İşte tam o anda sorulur o cümle:
“Senin kocan kaç para alıyor?”
Bu soru aslında cevap için sorulmaz.
O bir sitemin, bir iç sıkışmasının dışavurumudur.
Çünkü burada mesele para değildir.
Mesele, onun kazancı karşısında gelen değersizlik hissidir.
Bir zamanlar eşit olduğun biriyle arandaki farkın açılmasını kabullenememektir.
Bu duygunun adını doğru koymak gerekir: Bu kıskançlık değil, bir zamanlar aynı sofrada oturduğun kişinin artık sana yüksekten bakmasından duyulan korkudur.
Kimi zaman bu gerçek değildir ama insan ruhu, eşitsizlik hissine karşı çok hassastır.
Ve ne yazık ki bu kırılma en çok yakınlar arasında olur.
Yabancının zenginliğine gıpta edilir; akrabanın kazancına ise öfke duyulur.
Çünkü kökler ortak, geçmiş birdir.
Birlikte yokluk yaşanmışsa, sonrasında zenginliğin eşit dağılmaması adaletsizlik gibi görünür.
Oysa hayatın adaleti, insanların duygusal terazisine göre çalışmaz.
Birbirini kollamakla yükümlü hisseden ama aynı anda birbirini gözetleyen, gözetlerken de yargılayan bu kuşaklar, şimdi şehirde, apartman boşluklarında eski eşitliğin hayalini kuruyor.
Ama farkında değiller:
O eşitlik, yoksullukla gelen bir zorunluluktu.
Şimdi ise eşitsizlik, şehirle gelen bir gerçekle yüzleşme.
Peki çözüm ne?
Belki de artık “Senin kocan kaç para alıyor?” demek yerine,
“Ben ne yapıyorum, nereye gidiyorum, kazancım ihtiyaçlarıma yetiyor mu?” diye sormak gerek.
Çünkü başkasının kazancı değil, insanın kendi yolculuğu onu hayatta tutar.