Keklik idim, vurdular
Kanadımı kırdılar
Daha ben ne idim ki
Anamdan ayırdılar…
Gel gel yanıma keklik,
Kastın canıma keklik
Al kınalı parmakların
Batır kanıma keklik…
Bu türkü Aşık Veysel’e aitmiş, yeni öğrendim. Benim bildiğim ve aklıma ilk gelen ise “Köyden İndim Şehire” filmindeki farklı sözler:
Himmet Ağa: “Sekiz bin üç yüz kırk… sekiz bin üç kırk bir… sekiz bin üç…”
Hayret: “Geklik idim vurdulaaaaar…”
Gayret: “Naynananay nay naaay naaay…”
Hayret: “Ganadımııı gırdılaaaaar…”
Gayret: “Naynananaynay nay naaay…”
Hayret: “Daha ben ne idim kiii, annemdeeen ayırdıllaaaaar… Gel gel yaaanımaaa keklik, gastııın canımaaa kekliiiik… Al gınalııı parmaaaklaaaar…”
(Tam burada Himmet Ağa olaya uyanır, sertçe kardeşlerine bakar. Gayret ve Hayret susar. Amma Saffet kendinden geçmiştir.)
Saffet: “Rııı batır caaanımaaa keklik… Kekliğimiiin kafesiii, misss kokuyooor nefesiii…”
Himmet: “Kes lan! Altın sayarken türkü söylenir mi?! Şaşırıyoom…”
(Sonra tekrar altınlara döner, sayarken:)
“Şimdi buradaaaan geçti ah ciğerimiiin kö…”
Hep birlikte: Hehehehe…
Çok güzel çıkarımlar yapılabilecek bir filmdir. Dönemin şartları, cehalet, Şark kurnazlığı… Üzerine bir de mizah eklenince ortaya enfes Yeşilçam filmlerinden biri çıkmış.
Kibar Feyzo filmindeki gibi: “Lâ kıro bu…”
Peki “K.Ö.H” ne ola ki?
Derseniz: “Keklik Özel Harekât”ın kısaltması!
Sosyal medyada karşıma çıkan bir başlık:
“Gözleri bantlı keklikler… Operasyon başarılı!”
Yaz aylarında ülkemizde hortlayan kene sorunu bile artık “mizah sosuna” bulanmış durumda.
Çünkü izahı olmayan şeylerin mizahı olurmuş!
Artık o raddeye geldik ki…
Mizah yapmasak, acıya gülmek zorundayız.
Acıdan tatlı çıkarmayıp ne yapacağız?
Keklik Özel Harekât düşmanı püskürtmüş, doğaya binlerce keklik salınmış.
Ve keneye karşı bir nevi biyolojik savaş açılmış!
Ama doğanın dengesini bozan yine biziz…
Keklik, bıldırcın, karatavuk demeden — sırf zevk için, kaçak avcılıkla — öldürüyoruz.
Sonra kene popülasyonu artıyor,
Ve arpa kadar bir kene, koca insanları öldürüyor.
Niye böyleyiz?
Gerçekten anlam veremiyorum.
Ormanlar yanmaya devam ediyor, dağlanıyor ciğerlerimiz.
Kurtulan sincaba seviniyoruz; evet, kurtulan canlara sevinelim.
Ama zarardan da kâr ediyoruz.
Deprem diye bir gerçek var, gerçekten uzağız.
Evet, mizah yapalım, gülelim, kendimizle barışık olalım;
Ama “dur” demeyi de bilelim.
Kentleşmek zorunda kaldık, eyvallah…
Ama sokak köpeği, kedisi, yarasası, serçesi, kumrusu ile neden barışamadık?
Unutma: Kendin hariç diğer canlılara yaşama hakkı tanımazsan, senin de yaşam formunu tehdit eden bir canlı illa ki çıkacaktır.