“Çay harareti alır” dedikleri çay, içtiğimiz çay kesinlikle değil; akarsu olan çay.
Ruslar soğuk havada dondurma yiyip “Dışarısı soğuk, içimiz de soğusun.” diyorlar. Ona da inanmıyorum.
Sıcakta elimizde yastık, esinti peşinde koşuyoruz. Doğalı severken bu sene artık ben de klima altında uyuyanlar kervanına katılmak istiyorum.
İsmini verip rencide etmek istediğim “spassiva” rumuzlu bir şahıs, yazılarımın alıntı olduğunu zannediyor. Ülkenin eğitim seviyesi yerlerde, kendimi artık İlber Ortaylı gibi hissediyorum. Hangi açıdan baksam, cahil cühela takımı fazlaca bu ülkede… Aslında “cahil özgüveni” her yanımızı sarmış durumda. Hoş, istenilen de bu zaten: Bu ülkede insanların ot gelip saman gitmesi. Buna da spassiva gibilerden çok fazla gönüllü var.
Bir yanda da kendini geliştiren, naif bir kenarda yeteneklerini sergileyen ama edebiyat, sanat ve müziğin tabiri caizse para etmediği bir ülkede, tüketim sektörüne dönüşen özellikle müzik sektöründe; aranjesi, kaydı kendine ait olup köşesinde bir şeyler yapmaya çalışan insanlar da var. Bir işe emek verip, ortaya bir şeyler çıkarmaya çalışan insanların emeğine saygı duyuyorum.
Çevremde bir şey üreten insanlara hep elimden gelen desteği sunmaya çalışıyorum.
Evet, çevre = sensin.
Çevren ne kadar doluysa, o kadar dolusun. Çevren ne kadar boşsa, sen osun aslında.
Emek verip karşılığında nankörlük çok görmüşlüğüm vardır. Ben iyilik yapar, denize atarım.
Hak eden hak etmeyen tartışılır elbette, ama bir balığı uçmaya, bir kuşu yüzmeye zorlamam.
Herkese alabileceği yükü yükler ve varabileceği menzile gönderirim.
Benim sözüm ucuzdur, alan altın eder; almayan hata eder, kendi bilir.
Bir gün yolda dalgın dalgın yürürken, ileriden biri “Müslüm abi!” diye bağırıyor.
“Birine benzetti herhalde” dedim içimden, ama adımı nereden biliyor diye de düşünmeden edemedim.
Sarıldı, “Abi seni çok aradım, bulamadım. Nasılsın, iyi misin?” falan derken sıcak da davranıyor.
“Ulan bu kim?” diyorum içimden, bellek taraması yapıyorum ama bozuntuya da vermiyorum, öyle huylarım vardır.
Kızlarım yanımdayken biri sahip çıkarsa, bozuntuya vermeden konuşurum.
“Baba, yine mi tanımadın?” derler.
Neyse, bizim elemana dönelim.
“Abi beni hatırlamadın galiba,” deyince
“Simanı hatırlıyorum ama ismini unuttum.” dedim.
Anlatmaya başladı:
“Abi ben ergen tripleri içerisindeyken senin yanına gelmiştim. X kişi vasıtasıyla tanıştık, sen bana yol gösterdin ve bu yıl ben öğretmen oldum.”
Bunu duyunca çok mutlu olmuştum. Hayatlara, insanlara değmek ve bu insanların yol alması gerçekten onur verici bir şey.
Dedim ya yukarıda, emek veren, kendi dalında bir şeyler yapmaya çalışan insanları severim diye…
Fikri altyapımdan faydalanan, çok yönlü sohbetler edebildiğim bireysel müzisyenim.
Parmağımı kaybettikten sonra ben artık çalamayıp jübile yaptım.
(Bu arada diğer bazı parmak uçlarımda sinirler öldüğü için dokunmatik klavye azizliğine uğrayan kelimeler oluyor, bağışlayın. Sponsor olup bana laptop almak isteyen olursa açığım heh hehee.)
Ondan nağmeler isteyip yön verdiğim, benim gibi başka bir kafada olan kuzenim Umut gerçekten yönlü ve güzel ilerleyen nadir insanlardan biri.
Konservatuvar okuyup atanma umudu kalmayan bir öğretmen fakat sanatını “yapmak için” değil, “yapabildiği” için yapan nadir insanlardan.
Geçtiğim yollardaki dikenler onun da ayağına batmasın diye yol göstermeye çalıştığım, fikirsel ve içsel yönünü arayan ve bence bir gün bulacak olan bir adam.
@umut.mes Instagram adresinde yönünü bulmaya çalışıyor, sanatını icra etmeye çabalıyor.
Yetenekli adam, velhasıl. Yakın zamanda benim enstrümantal birkaç bestemi de aranje edecek.
Bu ülkenin TikTok izleyen, birkaç ay sonra unutulacak, rap yapıp sadece embesil olarak yaşayacak tiplere ihtiyacı yok arkadaşlar.
Her ne işle meşgulsek, en iyisini yapacak, hakkını verecek, doğru dürüst insanlara; yetenekleri heba etmeyecek yönlendiricilere ihtiyaç var.
Toplumda çok cevherimiz var.
Otomatik şanzımanı, helikopterin kanat sistemini ve savaş uçaklarının fırlatma koltuğunu icat eden bir insanın bu ülkeden çıktığını;
Modern otomotiv endüstrisinde kullanılan ve kaza anında hayat kurtaran hava yastığı (airbag), uzay mekiklerinde yakıt tankının ayrılmasını sağlayan sistem, gökdelenlerin içe doğru yıkılmasını sağlayan dinamitleme yöntemi ve pilotları yukarı fırlatan sistemleri icat edenin, hemşehrim rahmetli Ahmet Kafadar olduğunu bilmiyorsunuz.
Dünyanın adını duyduğu bir sigara firmasının kurucusunun Manisa doğumlu olduğunu, ilk LPG yakıtını otomobilde deneyen mucidin bu topraklardan çıktığını ve NASA’da çalışan onlarca insanın bu ülkeden çıktığını da…
Ve… İlk yapay zekâ teorisinin bu ülkede bir çobandan çıktığını arkadaşlar.
Tarihte saman olarak değil, isim bırakarak yaşamak için varız.
En iyi kemanı biz çalalım.
En iyi tesisatçı biz olalım.
En gerçekçi heykeli, resmi biz yapalım.
En iyi öyküyü, senaryoyu biz yazalım.
Bilime en hızlı biz dalalım.
Yeter ki ot gelip saman gitmeyelim.
—

























