Rüzgâr, büyük balkondaki salıncağı nazlı nazlı sallayıp; Fransız balkonundan gelen sam yeli ise; perdenin ucunu havaya kaldırmakta. Kulağımdaki kulaklıkta, acı bir doğu klasik müziği… Keman feryat etmekte. Kemanın feryadı, göğüs kafesimin altında bir yanmaya tezahür ediyor; kayıplar, gidenler, gelemeyenler, gelmeyecekler…
Her türlüsünü tattım acıların, ayrılıkların. Bir seni beklerken kendimi yenemedim diyor ya şair… Acıya her ne kadar gülsem de, bazen tezahür ediyor izin almadan. Şakaklardaki kemikler demire dönüp kafama baskı yapıyor, burnumun orta yerinde bir sızlama, bademciklerim taşa dönüyor, gözlerimin burnuma yakın kısmında bir biber yanığı hâli… Ama yüzde mecburi gülümseme.
“Mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?” diye soruyor ya Nazım… Peki ya acının, onun resmi? Ayrılıklar, hassas kalpleri incitir. Kayıplar, kaybetmek istemeyene ağırdır. Yaşarken farkına varılmıyor o an… Anları toplayabilmek güzel; o kadar yeşilin arasında papatyaları seçip buket yapmak misali.
Eskiden otogarlar enerji alanı gibi gelirdi; gelenlere mutluluk, gidene hüzün. Yetişilmeye çalışılan otobüs… Sonraları anladım ki, özlemlerden kimse ölmüyor — sonunda kavuşmak varsa. Peki, kavuşulmayan özlemler nereye gidiyor? Bir bakış, içten bir gülüş, bir ses, bir nefes nasıl yok olur? Olmamalı.
Verilen sözler, kalan izler… Ne olmalı? Vefasızlığın, hainliğin, maddeciliğin cezasını kim kesmeli? O sonları nasıl saklamalı? Yaranı görse sevinecek akreplerle sarılı ise etrafın, yarayı kabuğuna saklamaktan başka ne gelir ki elden? Yara senin, acı senin de… Başının üstünde dönen akbabalara ne demeli? Sövsen bela, cezalandırsan zina? Bir de yaranın kabuğunu kaldırıp bakmaya çalışanlar var; ona ne demeli?
Bu serüven gidenlere mi ağır, kalanlara mı? Kalabalıktaki yalnızlığa mı?
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin
pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
Yaşar Kemal
Yüreğiniz incinmesin…

























