Stoacılığın Modern Yansıması
Yaygın bir görüş haline gelmiş stoacılığı, adiafora (önemsiz dış etkenler) ve introspektif usavurum (içsel düşünme süreci) kavramlarıyla bir manifesto yazmayacağım. Çünkü bu, okuyucuyu takılıp kalmaya iter ve pek bir şey anlaşılmaz. Sosyal medya son zamanlarda şunu söylüyor: Eğer sodayı sade, kahveyi şekersiz sevmeye başladıysanız; mesai sonrası arkadaşlarınızın yanına değil, eve dönüp iç dünyanızda yalnız kalıyorsanız, orta yaşlara hoş geldiniz. Ben buna inanmıyorum. Aksine, çoğulcu, sahte ve gürültülü kalabalıklar yerine, asil yalnızlıklarını kendi içleriyle paylaşan bir “insanlık modu”na geçiş olduğunu düşünüyorum.
Tarihi Bir Bakış: Ahmet Yesevi’den Günümüze
“Zamanın ters, sohbetin faydasız, herkesin bezgin ve her başın bir ağrı taşıdığını görünce, evime kapanıp haysiyetimi korudum.” Bu sözler, 12. yüzyılda Hoca Ahmet Yesevi’ye ait. Eğer bugünü görse, herhalde kafayı yerdi.
Modern Yalnızlığın Özü
Modern yalnızlık üzerine ahkâm kesmeyeceğim. Kaybedenler Kulübü filmindeki gibi burjuva bir kaybedişten de bahsetmek istemiyorum. Asıl mesele, neyi nereye koyduğumuzu sorgulamak: Önceliklerimiz neden değişiyor? Sistem’in dişlileri arasında kaybolup yeni bir çarka dönüşürken, zamanımızı ve enerjimizi nereye harcıyoruz? Bu muammadan çıkan sonuçlarla neyi hedefliyoruz?
Buradaki amaç, bir yalnızlık manifestosu yazmak değil. İkili ilişkiler ve modern akrabalık bağlarının zorba handikaplarını ele almak: Bunlar, insanı öz benliğinden uzaklaştırıp, istatistik kurumu gibi çalıştırıyor; düşünce ve karakterimizi zımparalıyor. Hiçbir balık yüzmeye zorlanmadan, hiçbir kuş uçmaya zorlanmadan yaşar. Şartlar, koşullar ve karakter harmanıyla yaratılan hayatlar, bir başkası uğruna heba edilmemeli. Doğru bilinen noktadan ilerleme kaydedilmelidir.
Toplumsal Kabuk Değişimi
Toplumda bir kabuk değiştirme havası hâkim. Eskiden insanlar sadece “can” olarak görülürdü. Şimdi ise zengin-fakir ayrımı, “geleceği var” veya “yok” etiketi ön planda. Ben-merkezli gelişim, sadece alan ve aidiyet üzerine değil; ego ve ilkel benlik üzerine kurulu. Kıyafetlerle karşılanıp fikirlerle uğurlandığınız dönem bitti. Hangi marka kıyafetle gelip hangi marka arabayla gittiğiniz önemli hale geldi. Bu yüzden, toplumsal belleğe ve kültürel tarihe “güle güle” diyoruz. Toplumsal evrim ve mühendislik hataları, bizi hangi bataklıkta solunum yapmaya zorlayacak? Hayırlara vesile olsun.
Bugünkü yazı, her zamanki gibi hazır düşüncelere konulacak bir metin değil. Bu sefer sıra sizde—düşünün, karıştırın, kabuğunuzdan çıkın… veya hiç çıkmayın; devreleri yakmayın ya da yakın, keyfinize.

























