Yada Gecenin köhne bir saati…
Arabamla sessiz ve ışıklarını inci gibi yola döken, sadece yolun aydınlık kalıp geri kalan her şeyin gecenin kamuflajına büründüğü bir yolda, benden daha mecalsiz arabamla aheste aheste giderken, yapay zekânın sayesinde kaliteye bürünen—eskilerin “arajman”, yenilerin “cover” dediği—kaliteli bir parça çalıyor kalitesiz Çin malı teybimde.
“Yazan kalem siyah
benim kaderimi
kimseler anlamaz
perişan halimi
ağardı saçlarım
gençlik çağlarımda
kurudu bağlarım
ömrüm baharında.”*
Atmosferin etkisi mi, sonbahar mı, herkesin yaşadığı bu genel buhrandan mı… anlam veremiyorum.
Yaşanmışlıklarla yazılan her kelime anlamlı ve dokunaklı oluyor aslında.
“Yaşamak şakaya gelmez,” diyor Nazım; büyük bir ciddiyetle “yaşayacaksın” diye ekliyor.
Bir yandan da Ferhat Tunç bir eserinde “Yaşamak direnmektir,” diyor. Haklı söylüyor, ciddi ciddi… ama?
Ama?
İstirahat ederken haberlere göz atmak artık ülke insanı için bir gelenek. Eskiden yazılı ve görsel medyanın olan bu görevi uzun zaman önce sanal âlem, sosyal medya devraldı. Kaydırıyoruz; önemli, önemsiz…
Ben de dolaşırken oradan oraya bir haber soluksuz bırakıyor.
İzmir’de kanser hastası bir baba, engelli kızının hayatını sonlandırıp sonra kendi hayatına da son veriyor.
Peki sebebi?
Engelli kızına kendi ölünce bakacak kimsenin olmaması…
Benden sonra ona kim bakacak?
Başka bir çare yok, çıkış yok.
Yok, yok, yok… İşçi emeklisi, emekçi bir adam; yarını belli olmayan bir ortamda kendisinden başka kimsesi olmadığını bilerek, emaneti teslim edeceği kimse olmadığından bulabildiği tek çıkış yolunu… seçiyor.
Yazıyorum hep: yitirilen değerler, aile bağları, insanlık, edep, haya, ar damarı, vicdan…
Utanıyorum benliğimden; bu kadar bencilleşen toplumdan, çöken aile yapısından…
Kimsede kalmasa bile benim kendi namıma içim sızlıyor böyle çaresiz vakalardan.
Utanıyorum, nefret ediyorum bu hale gelen sistemden, bu çarka su taşıyan; bencil, ar damarı çatlayan, fitne fesattan başka duygusu kalmayan herkesten…
Ama diyor ya işte o berbat teyipten çıkan nağme:
“Yazan kalem siyah
benim kaderimi
kimseler anlamaz
perişan halimi.”
























