Siyaset bilimi literatürü, temsil ilişkisini yalnızca seçmen ile temsilci arasında değil; aynı zamanda parti örgütleri ile merkezi yapılar arasında da bir denge sorunu olarak ele alır. Bu bağlamda, Jean de La Fontaine’in masalları özellikle güç ilişkilerinin çıplak hâlini gözler önüne sermesi bakımından dikkat çekicidir. La Fontaine’in katır hikâyesi, “doğal nitelikleriyle uyumsuz bir yüke ve role talip olmanın” uzun vadede nasıl bir kriz doğuracağını veciz biçimde aktarır.
Yerel Siyasette Ayak Oyunları ve Liyakat Sorunu
Çiğli’de yaşanan siyasal süreç, literatürde “liyakat krizi” olarak adlandırılabilecek bir tabloya işaret etmektedir. İlçe başkanlığı ile belediye başkanlığı arasındaki çekişmeler, kısa vadeli ittifaklar ve güç dengeleri, siyasetin asli işlevi olan halkın iradesini yansıtma görevini gölgede bırakmaktadır. Burada ortaya çıkan durum, yalnızca yerel yönetimin etkinliğini zedelemekle kalmamakta; aynı zamanda demokratik katılımın da inandırıcılığını aşındırmaktadır.
Demokrasi Yerine Manipülasyon
Özellikle dikkat çekici olan nokta, kendi becerileri dışında manipülasyon ve blok listeler üzerinden koltuk sahibi olan aktörlerin, birkaç ay sonra “şimdi kimin kimisin?” sorusuna dahi cevap verecek kapasiteden yoksun hâle gelmeleridir. Bu kişiler, demokrasiyi içerikten arındırarak bir formaliteye dönüştürmekte, parti içi karar mekanizmalarını tabandan uzaklaştırmaktadır.
Bu süreç, CHP’yi halkın beklentilerinden koparan bir elitizm biçimini doğurmaktadır. Demokrasi, yalnızca kâğıt üzerinde işletilen; ancak içerikte tabanı dışlayan bir oyuna dönüşmektedir. Böylelikle CHP, modernleşmiş fakat bilgiden yoksun kadrolarla yol alırken, halkla olan tarihsel bağlarını zayıflatma riski taşımaktadır.
Demokrasiye En Çok İhtiyaç Duyanların Onu Zedelemesi
Tarihsel deneyimler göstermektedir ki, en fazla otoriterliğe meyilli aktörler, ihtiyaç duyduklarında en yüksek perdeden demokrasi talep edenlere dönüşmektedir. Saddam Hüseyin’in yargılama sürecinde “adil yargılama” istemesi bu açıdan çarpıcıdır. Çiğli’de yaşananlar da benzer bir tabloyu göstermektedir: Demokrasiden beslenen fakat onu işletemeyen aktörler, aslında demokrasinin en büyük yıpratıcıları hâline gelmektedir.
Bu kırılganlık, kötü niyetli iktidar aktörlerinin demokrasi maskesi altında tiranlık üretmesine de zemin hazırlamaktadır. Zira halkın gözünde zayıflayan muhalefet, iktidarın saldırılarına daha açık hâle gelir.
CHP Genel Merkezine Yönelik Uyarı
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel misyonu, yalnızca Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde değil, halkın siyasete güven duymasını sağlamakta da belirleyicidir. Ancak parti içi manipülasyonların, blok listelerle şekillenen sahte-demokrasi anlayışının ve liyakatsiz kadroların meşrulaştırılmasının bu misyonla bağdaşmadığı açıktır.
CHP’nin bir an önce bu açığı kapatacak tedbirleri alması elzemdir. Aksi hâlde, meydanlarda bugün görülen güçlü destek sonsuza kadar sürmeyecek; halkın güveni, temsil edilmediğini hissettiği anda hızla zayıflayacaktır.
Sonuç ve La Fontaine’in Katırı
La Fontaine’in hikâyesindeki katır, tüm görkemiyle ortalığa çıktığında aslında kendi doğasının sınırlarını unutmuştu. Fakat zaman geçtikçe, yük ağırlaştıkça ve maskeler düşünce, gerçeğin inkâr edilemeyeceği ortaya çıktı. Katır, değirmenin penceresinden bakarken şu ibretlik cümleyi kurar:
“Senin de bir boz eşek doğurmamış mıydı?”
Bu ifade, liyakatten uzak biçimde makamlara gelenlerin er ya da geç gerçek kimlikleriyle yüzleşeceğini, maskelerin kalıcı olmayacağını, siyasetin eninde sonunda hakikati görünür kılacağını hatırlatır. Çiğli’de yaşanan süreç, bu evrensel dersin güncel bir yansımasıdır.

























