Yorgun gecelerin hep aynı yere dönerken, ıslak sokaklar boyu düşündüm.
Güzel bir Pilli Bebek grubu şarkısı, Behzat Ç. müzikleriyle güzel çıkışlar yakalamıştı.
Çalsın arka fonda tıngır tıngır… Behzat Amirim gibi ayaklarımızı uzatıp bira açamıyoruz.
Alkol kullanmıyorum çünkü hem çok pahalı hem de sağlıksız bir alışkanlık.
Millet kimyager oldu. Neyse, bu aşar bizi. Çay bizim neyimize yetmiyor?
Vallahi oturmuşum, kendime kaçak çay içiyorum.
Canım Kardeşim fon müziği çıktı, aha da güzel filmdi be!
Cahit Oben de o elektro gitar solosuyla, zaten duygusal olan filmde delik deşik etti bizi.
Gelmiş geçmiş en gerçekçi filmlerden biridir bana göre.
Çok fazla sosyal mesaj ve düşünce var içerisinde: yokluk, bir babanın kaybı, kardeşine sahip çıkması gereken bir abi, gecekondu çamurlu sokakları, Alamanya furyası… Neler neler…
Dönem değişiyor, dünya dönüşüp değişiyor.
İtiraz etsek de etmesek de…
Fakat filmler ve diziler, dönemlerin yansımasını ortaya serip toplumsal gidişata katkıda bulunuyor.
Toplum mühendisliği bu konuda iyi yol kat ediyor.
Ve birçok bizden olan alışkanlığı, dayanışmayı da artık yok ediyor.
Aile Şerefi, Neşeli Günler, Gülen Gözler gibi dönem filmleri aileye, birliğe, sevgiye dem vururken;
şimdiki yapımlar aldatma, yalnızlık, lüks gibi dayatmalarla absürdü normalleştirme çabasında.
Yabancı kaynaklı bir sosyolojik yazıda şöyle diyordu:
“Hamamböceğinden tiksinip nefret ederken neden uğur böceklerini seviyoruz?”
Halbuki uğur böceği yamyamdır ve diğer canlı böceklerle beslenir.
Hamamböceği ise organik kırıntılar ve kalıntılarla beslenir.
Yani insanoğlunun doğasında dış görünüşe göre yargılamak var, maalesef.
Geleni dış görünüşüyle karşılayıp, fikirleriyle uğurluyoruz.
Aslında eskiden dış görünüş, bize kişinin karakteriyle ilgili fikirler verirdi.
Şimdi o bile birbirine girmiş durumda.
Ama dikkat ediyorum: bilgi ve kültürü artan insanlar, dış görünüş ve imaja pek önem vermiyor.
Bir psikolojik araştırmaya göre, zeki insanlar genelde aynı kıyafetleri giymeyi tercih ediyor.
Mesela Steve Jobs sürekli aynı renk pantolon ve tişört giyerdi. Aynı kıyafetlerden onlarcası varmış.
Kafasını dış görünüşe değil, başka alanlara yoruyormuş.
Ama sıradan insan her şeyi dış görünüşe bağlıyor.
Giydiğin kıyafet marka olmalı, ayakkabın pahalı olmalı, bindiğin araba premium sınıf olmalı.
Aslında bunlarla insanlar kendi basitliğini örtüyor.
Dünyanın en zeki insanı kabul edilen Grigori Perelman, 100 yıldır çözülemeyen matematik problemini çözmüştü.
Bir ara sosyal medyada fotoğrafı yayıldı. Eski kıyafetleri ve uzun sakalıyla, dış görünüşe göre yargılayanların diliyle tabir edersek: “At hırsızı”na benzetildi.
Ama müthiş bir dâhiydi.
Bizden örnek vermek gerekirse, Ulus Baker, ODTÜ’de “hocaların hocası” olarak anılırdı.
Yıllarca aynı kazağı giyip, kırık gözlüğünü yara bandıyla tamir ederek kullanmıştı.
Bir camı düşünce, tek camla devam etti.
Dâhi bir deli idi.
Cahillik katsayısı gün geçtikçe artıyor.
Cahil toplumlar ise yavaş yavaş çürüyüp dökülmekten kaçamaz.
Geçenlerde bir yüksekokul öğrencisiyle yaptığım sohbette, konu ne alaka ise penguenlere geldi.
İki ayaklı, uçamayan bir kuş olduğunu bile bilmiyordu.
Acayip şaşırdım.
Ama “marka say, popüler kıyafet-parfüm say” dediğimde takır takır saydı.
Ya da desteklediği futbol takımının tüm oyuncularını, anası danasıyla birlikte ezbere biliyor.
Maalesef son zamanlarda genel kültür, bilgi, ayak altında.
Cahilimiz kara cahil; okumuşumuz da dahil.
İlber Ortaylı hocamıza yapılan capslerden biri geliyor aklıma:
“Gözlüksüz bakıyorum, hâlâ cahilsiniz.”
Hiç, hiçbir şey bilmiyorlar.
Bilmek istemiyorlar.
Hiç, hiçbir şey bilmiyorlar.
Bilmek istemiyorlar.
Şu cahillere bak,
Dünyanın sahibi onlar.
Şu cahillere bak,
Dünyaya egemen onlar.
Onlardan değilsen eğer,
Sana zalim derler.
Onlara aldırma Hayyam,
Dostum, dostum…
Ben çaktırmadan uzarım…
Hadi eyvallah.

























