44 yılım Yaşar Kemal ile beraber geçti. Her güne, her gün beraberdik.
En son, Tilda Çapa Hastanesi’nde vefat ederken, yoğun bakımda “Artık veda edin” dedikleri zamanda yine beraberdik. Yaşar Abi orada, sadece benim tanık olduğum bir şekilde dedi ki:
“Tilda sevgilim, korkma… Biz namuslu yaşadık.”
Son sözü buydu.
Şimdi… Namuslu yaşamak diye bir şey var. Bunun sana verdiği bir tatmin var ki bence milyarlarla ölçülemez. Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal ile ilgili anılarını anlatırken böyle söylüyor.
“Tilda sevgilim, korkma… Biz namuslu yaşadık.”
Nasıl bir veda… Nasıl bir cümle… Ne kadar müthiş bir metafor.
Bam telinden en acı noktaya vurur gibi değil mi? Sonsuzluğa giden bir yolda, dehşetli bir güzellik ve sadelik…
Çalmadan, çırpmadan; liyakatsiz, efendisiz… Buz gibi serin bir vicdana sahip olarak, çelme takmadan, iftira atmadan, “keşke” demeden, dini açıdan günaha ve vebale girmeden:
“Korkma… Namuslu yaşadık.”
Eden, ettiğinden korkmalı.
Yaşattığını yaşamadan, kırdığın yerden kırılmadan, bu dünya yakanı bırakmaz.
Kısa çöp, uzun çöpten; boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır muhakkak.
Ne mutlu ki dürüst, namuslu yaşayana… Tertemiz gelip de tertemiz gidebilene…
El etek öpmeden, biat etmeden, kula kulluk etmeden; Nesimi misali minnet eylemeden gelip gidene…
Mevlânâ ne diyor:
“Çektirilen acı havada asılı kalmaz. Bir gün mutlaka çektirenin başına düşer.”
İçiniz rahat olsun… Ah alan, aldığı ah ile; kınayan, kınadığını yaşamakla sınanacak.
Kimse yaşattığını yaşamadan ölmeyecek.
Yani demem o ki; hakkın divanı sağlamdır.
Velhasıl… Hakkın divanına sağlam gitmeli.

























