Nereden başlar, nerede biter ama bir yerden başlamak gerekir. Neye yazmaya ya da düşünmeye başlamaya… Başlamak, bitirmenin yarısıdır. Başlanmadan sonlanmaz; her başlangıcın sonu olacağı gibi. Dünya, ömür, yazı, çile…
“Ben sahada 5 kişiyi nasıl geçeceğimi değil, o beş kişinin beni nasıl durduracağını düşünürüm,” diyor Michael Jordan. Soruna odaklanmak, çözümü kaçırmaktır aslında. Eğer hayat seninse, sorun da senindir; cevap zaten sorunun içerisindedir. Yapmaya, onarmaya çalışmalı; eğer olmuyorsa kurtulmalı. İnsan mı? Düzelmiyorsa, silinmeli. Apartman mı huzursuz. Bırakmalı. İş mi düzelmiyor? Yenisine bakmalı. Parmak mı kangren? Kesip atmalı.
Bu hayat, egoizm ve bencillik düşüncesini kaldırıyor aslında. Belki de ülkemize mahsus bir durumdur: Karşındakine değerinden fazla değer verirsen, kendi değerinden kaybedersin. Basit bir liderlik felsefesidir aslında; öyle bencil bir yapıya varmaya gerek yoktur. Eğer hak edene hakkını vermezsen, yeterli değerden fazlasını vermeye kalkarsan, bu defa seni altta görür.
Kendi huzuruna, ruh sağlığına özen göstermek istersen, seni herkesin sevmesine ihtiyaç duymayacaksın. Beni çok kimse sevmez, “İte it gibi davrandım” demezsen; nahif, kırılgan ve sevecen olursan, kanı beş para etmeyen biri gelir ve senin kalbinin tam orta yerinden kırıverir. Yaşam, zaman geçtikçe seni daha acımasız hale getirir; çünkü acıdıkların seni acınacak hale getirmeye dünden hazırdır.
Peki, tecrübe neye denir? Aklı ile kalbi arasındaki bağlantıyı koparmış kişiye tecrübeli denilir.
Ne kadar sert tepki ve keskin görüşler var, değil mi?
Türkçeyi bizden daha fazla kelimelerle konuşan, kendini mükemmel ifade eden, katledilen yazar Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, eşini son yolculuğuna uğurlarken:
“Bir bebekten bir katil yaratan karanlık,” cümlesini kullanmıştı. Aslında bebekten katili yaratan da, yaratacak da toplumdur.
İlkokulda öğretmen, disiplin etmek yerine sıra dayağıyla döver.
Çırak ol, usta olacak aşağılık; kelimeleri düzgün kullanamasın, derdini anlatamasın, döver.
Ailede büyük kardeş, kıskançlığını ve hasedini tatmin etmek için döver.
Askerde komutan döver.
Sonra bu bireylerden, toplumdan umut bekle; boşuna.
O dönemi atlatıp tam tersini yapanlara bakalım:
Şımarık, hiç susmayan bebeler.
Okulda ödevini yapmadığı için öğrencisine düşük not verildi diye cıngar çıkaran ebeveynler.
Büyük, küçük; edep-adap bilmeyen bireyler.
Sevgilisiyle gün içinde konuşamadı diye intihar etmeye kalkışan askerler.
Terbiye ve nezaket bilmeyen toplum ve insanlar.
Üretmeyi, çalışmayı, insanlığı ilerletmeyi bırak; kendini idare edemeyen bireyler.
Ne zaman olması gereken oluruz, o da apayrı bir mesele.
Ne zaman toplum bilinci gelir, o da ayrı mesele.
Bu sonuçların sebepleri yok mu; o zaman daha da uzar gider bu mesele.
En iyisi galiba boş verebilmek; inceldiği yerde kopsun artık.

























