Yanımı yer minderine vermiş, yazın Akdeniz’den aldığın kumkuat fidanını izliyorum. Minik mucize meyveleri, yaşam döngüsünde usulca ilerleyen dönüşümüyle büyüleyici. Arka planda Arianna Savall’ın Adoucit la Mélodiesi eşlik ediyor şimdilik. Güzel bir arp solfejiyle ruhumu çekip başka diyarlara sürükleyecek – ama gitmek de o kadar kolay değil. Gitmek kolay, kalmak zor herhalde. İnsanların bir ömür anlattığı kısa anları, hayatın ilk çeyreğinde hızlıca yaşayınca, ne gidebiliyorsun ne kalabiliyorsun, ne de ait hissedebiliyorsun. Galiba Ahmet Kaya’nın şarkısı misali, içimde ölen biri var. Ben değilim, ama duygularım. Sistem, benden onları çalmış sanki.
“Duygularım anestezi altında. Her şeyi görüyorum, her şeyi işitiyorum ama artık hiçbir şey hissetmiyorum.”— Amin Maalouf
Bu cümle, dünyaca ünlü Lübnan kökenli yazara ait. Sevinmek, üzülmek, şaşırmak, heyecanlanmak… Bu duygular usulca uzaklaşıyor. Çevremde birçok insanınki de elbirliğiyle katledilmiş. Duygu, bireyin olaylara verdiği tepkidir aslında. Robert Plutchik’e göre sekiz temel duygu var: sevinç, güven, korku, şaşkınlık, üzüntü, tiksinti, öfke ve beklenti. Ben sevinemiyorum, güvenemiyorum, korkmuyorum. Hiçbir şey şaşırtmıyor, üzülmüyorum. Tiksiniyorum, öfkeliyim ve beklentim yok. Acaba 21. yüzyılın hediyesi mi bu? Toplumsal değişim, dönüşüm ve evrimden bize kalan bu mu? Nedenleri elbette var. Ama nedir onlar?
İlkokulda coşkuyla sevinip sıra dayağı yemek mi?
İçinden geldiği için atlayıp zıpladığın çocukça hareketler yüzünden ustandan yediğin dayak mı?
Dik duruşundan dolayı seni eğemeyenlerin taşlayışı mı?
Hayat mücadelesinden topladığın meyvelerin kıskanılışı mı?
En acılı anında bile onurlu, ayakta duruşun, seni çökertmek isteyenlerin karşısında mı?
Adalet duygun ve cesaretin karşısındaki ihanetler, emeğin nankörlükle ödenmesi mi?
Kırk yaşına varmadan, seksen beş yaşındaki birinin tükenmişlik ve bitmişlik hissine sürükleyen bu mu? Yoksa meyve sandığındaki çürüklerin, seni de kendi gibi çürütmek isterken gösterdiğin direniş mi?Tutarsızlık diz boyu. Ama belki bu tutarsızlıkta bir kıvılcım gizli: Tiksinti ve öfke, yeni bir döngüyü tetikleyebilir. Kumkuat fidanı gibi, minik mucizeler hala orada – belki bir gün, arp nağmeleriyle birlikte, duygular da filizlenir. Direnmek, sadece hayatta kalmak değil; yeniden hissetmek için bir adım.

























