Ses bir ki deneme.
Siii, Eeee, lehh lehh lehhh, Leh…
Evet efendim, hayırlı olsun! “Oynamak isteyenleri piste alalım” diye başlayan nişan, kına, düğün eğlenceleri geldi aklıma. Amfi ayarlamak için “Leh Leh Leh” demeye gerek var mı, orası da ayrı konu.
Piyanist şantörler geldi aklıma; eğlencelerin vazgeçilmeziydi. Hoş, onlar da ufaktan azaldı. Geçenlerde gördüm, asker gecesiydi galiba. Araba teybinden müzik açılmış, onlarca kişi eğleniyordu.
Kemal Sunal’ın Düttürü Dünya filmi geldi aklıma; acayip bir hicivdi.
Bir şeyler gelişirken, bir şeyler kaybolup gitmeye mecbur. Her değişim bir yıkım getirir. Eskiyenlerden kalanlar genelde sağlam ve kaliteli olanlar oluyor ama…
Düğünler, şenlikler ve eğlenceler de şartlarla beraber değişiklik gösteriyor. Pandemiyle birlikte zaten şartlar değişirken birçok alışkanlık da değişime girmek zorunda kaldı.
Biz halk olduğumuz için %5’lik elit kesim beni pek ilgilendirmiyor.
Dilimize deyim olan “kırk gün kırk gece” meselesi, mazide kalalı uzun yüzyıllar oldu.
Çocukken hafta boyu süren düğünler, üç güne, sonra iki güne; düğün salonlarıyla birlikte üç saate, hatta son süreçte iki saate kadar düştü.
Aile yılı ilan edildi bu yıl.
Ama genç kitleye bakınca, evlenmek istemeyen ya da cesaret edemeyen büyük bir kitle mevcut.
Deli cesaretiyle evlenenlerin yüzünde ise aşırı bir mutsuzluk hâkim.
Korkan gençlere sorunca ise neden ve sonuç belli aslında.
Velhasıl, “Evlenelim” dedin mi; nişan, çeyiz, kına, düğün merasimi, ev kirası, eşyalar vs. vs… derken dünya kadar para tutuyor.
Bir yerde okumuştum:
“Türkiye’de evlilikler halay gibidir; iki sülale arasında olur.
Avrupa’da ise evlilik vals gibidir; iki kişi arasında olur.”
Yani, o heyecanla çıkılan yol, mayınlı sınır arazisi gibi…
Nişan öncesi Eflak Boğdan ve On İki Adalar dahil kocaman bir liste hazırlanır. Herkes sanki sarayda doğmuş gibi, her şeyin en pahalısı istenir.
Damadın sokağa çıkmasına günler kala, esnaf kılıcı yağlayıp bekler.
Bir liralık malzeme, iş “evlilik” olunca binlerce liraya dayanır.
Ev, saçma sapan eşyalarla dolarken, ödemeler tıkandığı anda mutsuzluk, ekonomik sıkıntılar ve hüsranla biten evlilikler baş gösterir.
Yani…
En güzel zamanlar:
“Benim lafım yürümeli.”
“En iyisi olmalı.”
“Ben bunu mu hak ediyorum?”
“X marka olacak!” diye diye…
Tabiri caizse, ahırdan bozma düğün salonlarında — müzik denmeyecek kadar berbat bir kaos içinde — yüz binlerce lira saçılıyor.
“El âlem ne der?” diyerek yapılan ama mantığa asla sığmayan masraflar…
Neler neler…
Ama…
Ayağını yorganına göre uzatıp mayınlı tarlaya uğramadan,
“El âlem ne der?” kaygısı gütmeden kendi yolunu çizen,
Aptalca harcamalar yerine dünyayı gezen, yatırım yapan, hayatı iyi değerlendirenlere ise gerçekten bravo diyorum.
“Ne pahasına olursa olsun, evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, fena çıkarsa o zaman da filozof olursunuz.”
— Sokrates

























